1515 Yılında Maraş ve çevresi Osmanlılar tarafından fethedildi. Ancak Dulkadiroğulları Beyliği'ne hemen son verilmedi. Yavuz Sultan Selim, Dulkadir topraklarının idaresini Şehsuvaroğlu Ali Bey'e verdi. Ali Bey'in Dulkadir hükümdarı mı yoksa Osmanlı Devleti'nin bir valisi mi olduğu açıkça belli değildi. Şehsuvaroğlu Ali Bey, Maraş ve Elbistan civarından asker toplayarak, Yavuz'un Memlükler üzerine yaptığı seferlere iştirak etti. 1516 yılında Nizip civarında Mercidabık Savaşı'nda Osmanlı ordusu Memlük ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Memlük Sultanı Kansu Gavri yenilginin üzüntüsünden öldü. Onun yerine Tomanbay Memlük Sultanı oldu. Ali Bey bu savaşın kazanılmasında büyük kahramanlıklar gösterdi. Antep ve çevresinin Osmanlılara katılmasında yararlıklar gösterdi. Osmanlı ordusunun Suriye ve Mısır'a yürüyüşü sırasında, Ali Bey, Osmanlılara kılavuzluk yaptı. 1517 yılında Kahire önlerinde Ridaniye Savaşı'nın kazanılmasında büyük rol oynayan Ali Bey, Yavuz'un güvenini kazandı. Yavuz Sultan Selim, Memlük Sultanı Tomanbay yakalanınca onu Ali Bey'e teslim etti. Ali Bey de babası Şehsuvar'ın Kahire'nin Babü'z-Züveyle'de idam edilişinin intikamını, Tomanbay'ı burada idam ettirerek aldı.
Mısır seferi dönüşünde Yavuz İstanbul'a giderken Ali Bey de memleketine döndü. Beyliğin merkezini Maraş'tan tekrar Elbistan'a taşıdı. Ali Bey kendisini bağımsız bir devletin hükümdarı olarak görmekle beraber Osmanlı Devleti ile dostça geçindi ve Osmanlıların her yerde yardımına koştu. 1519 yılında eski Dulkadir toprakları olan Bozok (Yozgat)'da ortaya çıkan Celâl'in Osmanlılara karşı isyanını bastırarak, Celâl ve adamlarını ortadan kaldırdı. 1521 tarihinde Suriye'de Osmanlı Devleti'ne karşı, Memlük Devleti'ni yeniden kurmak için Canberdi Gazali büyük bir isyan başlatmıştı. Bu isyanı bastırmakla görevlendirilen Osmanlı komutanı Ferhat Paşa'yı beklemeden Canberdi Gazali'nin üzerine yürüyen Ali Bey, onu mağlup ederek katletti. Bu durum Ferhat Paşa'nın Ali Bey'i kıskanmasına neden oldu. Ali Bey Osmanlılara bağlılık göstermesine rağmen, kendini bir hanedan üyesi olarak görüyordu. Osmanlı Devleti ise onu bir sancak beyi olarak kabul ediyordu. Mısır ve Suriye'yi de fetheden Osmanlılar, toprakları arasında bağımsız bir devleti asla kabul edemezdi. Dulkadir ülkesinde Ali Bey'in bazı uygulamalarından rahatsız olan halkın Padişaha şikayetleri üzerine, Osmanlı Devleti Ali Bey'in ülkesine teftiş memurları gönderdi. Ali Bey içişlerine karışıldığını düşünerek gönderilen müfettişleri derhal katlettirdi. Bu olay iki taraf arasında bardağı taşıran son damla oldu. Ali Bey'i kıskanan ve ona muhalif olan Ferhat Paşa, Kanuni'den, onun katline dair bir ferman aldı. İran seferi bahanesiyle Tokat'a çağırılan Ali Bey, Artukova'da (Artova) oğulları ile birlikte 1522'de katledildi. Böylece Dulkadiroğulları Beyliği tamamen Osmanlılara bağlandı.
Dulkadiroğulları Beyliği topraklarından Maraş ve Bozok bağımsız sancaklar haline getirildi. 1531 yılında Dulkadir Eyaleti kuruldu. Maraş merkez olmak üzere Antep, Sis ve Bozok da bu eyalete sancak olarak bağlandı. Maraş'ın fethinden sonra burada görev yapan Osmanlı idarecilerine karşı sık sık isyanlar başladı. 1526 yılında Söklenoğlu Musa isyanı ortaya çıktı. Bu isyanın arkasından Atmaca adlı bir kişinin isyanı oldu. Atmaca, Karaman Beylerbeyi Hürrem Paşa'yı yenilgiye uğrattı. Sivas Beylerbeyi Hüseyin Paşa da Atmaca karşısında mağlup oldu. Oldukça kapsamlı olarak ortaya çıkan bu isyana Dulkadir halkından birçok insan katıldı.
Atmaca isyanının bastırılmasından sonra Dulkadirlilerden Zünunoğlu ayaklandı. Zünunoğlu Osmanlılara yenilerek İran'a kaçtı.
Aynı yıllarda Maraş ve Elbistan çevresinde Kalender Çelebi, etrafına 30.000 kişi toplayarak büyük bir isyan çıkardı. Toprakları ellerinden alınmış olan Dulkadir halkından bir çoğu bu isyana katıldı. Sadrazam İbrahim Paşa Dulkadir halkına eski dirliklerinin verileceğini vaad ederek bu isyanın bastırılmasını sağladı. Kanuni döneminde Maraş bölgesinde olan bu isyan hareketleri neticesinde şehir büyük zarar gördü. Bu yüzden yıkılan ve tahrip edilen Maraş Kalesi Kanuni zamanında imar edildi.
Yavuz Sultan Selim 1514 yılında Çaldıran Zaferi'ni kazandıktan sonra, Doğubeyazıd civarındaki Türkmen aşiretlerinden biri olan Bayazıdlı ailesini Maraş civarına yerleştirdi. Bu ailenin Maraş'a getirilmesinden sonra Dulkadirlilerle Bayazıdlı ailesi arasında büyük çekişmeler oldu. Osmanlı Devleti'nin desteğini elde eden Bayazıdlı ailesi Maraş tarihinde önemli rol oynadı. Bu aileden birçok kişi Maraş'ın idaresinde etkili oldu. Ailenin lideri İskender Bey'e Çavuşbaşılık rütbesi verilmesi ile Maraş'ta bu ailenin nüfuzu uzun yıllar devam etti. Bayazıdlı ailesinden birçok kişi gerek Maraş'ta, gerekse Osmanlı ülkesinin diğer yerlerinde önemli görevler üstlendiler. Dulkadir ailesi ise devlet idaresinden tamamen tasfiye edilemedi. Bu sebeple iki nüfuzlu aile arasındaki çekişme XIX. yüzyıla kadar devam etti.
Dulkadiroğulları döneminde Maraş ve Elbistan şehirleri bir beyliğin önemli merkezlerindendi. Bu yüzden bu iki şehirde önemli siyasî, ekonomik ve kültürel gelişmeler oldu. Ancak Maraş ve Elbistan, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra diğer Anadolu şehirlerinden biri haline gelerek eski stratejik önemlerini yitirdiler.
1570 yılında Osmanlı ordusunun Kıbrıs seferine Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa da katıldı. Mustafa Paşa, Maraş'tan topladığı askerler ve 500 süvari ile Magosa istikametine gönderildi. Kıbrıs'ın fethi için Maraş'tan götürülen askerler önemli başarılar kazandılar. Kıbrıs'ın fethinden sonra Anadolu'nun diğer şehirlerinden olduğu gibi Maraş'tan da Türkler adaya yerleştirildi. Anadolu'dan Kıbrıs'a yerleşen Türkler ikamet ettikleri yerlere, geldikleri yerlerin adlarını verdiler. Adaya ilk çıkan Maraşlı göçmenler Magosa Limanı'nın hemen güneyine yerleşerek Kıbrıs’ta bugünkü Maraş şehrine isimlerini verdiler.
XVI. yüzyılın sonları ile XVII. yüzyıl başlarında Büyük Celâli karışıklığı olarak adlandırılan isyanlar sırasında, Maraş bölgesinde de birçok olaylar meydana geldi. 1599'da çıkan Karayazıcı isyanı sırasında Maraş bölgesi, eşkıyanın eline geçti. Maraş'ı ele geçiren Karayazıcı, şehri yakıp yıkarak Urfa'ya doğru kaçtı. Sokulluzâde Hasan Paşa, Karayazıcı'nın adamlarını Göksun ve Elbistan arasında mağlup etti. Bu savaşta isyancıların sayısı 30.000'i buluyordu. Bu isyanlar sırasında şehirler boşaldı ve köyler terk edildi. Can güvenliği kalmayan halk dağlara kaçarak Celâlilere katılmak zorunda kaldı. Hatta 1602 yılında Erzurum Beylerbeyi Mehmet Paşa, İstanbul'a yolladığı arzda Maraş halkından olup da topraklarını terk ederek Çıldır, Kars ve Gürcistan'a doğru kaçan büyük bir kalabalık olduğunu bildirdi.
1606 yılında Kuyucu Murat Paşa, Celâli isyanlarını bastırmakla görevlendirilince, Maraş Beylerbeyi de ona yardımda bulundu. Celâlilerin büyüklerinden olan Canbulatoğlu, Amik Ovası'nda mağlup edildi.
Maraş bölgesinde etkili olan isyanlardan biri de Kalender Çelebi isyanıydı. 1608 yılında Kalender Çelebi Maraş ve Göksun civarına geldi. Kuyucu Murat Paşa, Göksun Boğazı'nda Kalender Çelebi'yi ağır bir yenilgiye uğrattı.
1622 yılında Maraş Türkmenlerinden olan ve Trablusşam Valisi Seyfoğlu Yusuf Paşa, Genç Osman'ın katledilmesini bahane ederek isyan etti.
IV.Murat döneminde Maraş bölgesinde meydana gelen olaylardan biri de Abaza Mehmet Paşa isyanına Maraş Beylerbeyisi Kalavun Yusuf Paşa'nın katılmasıydı. Abaza'nın devletle barışıp anlaşması ile bu isyan sona erdi.
1654 yılında Seydi Ahmet Paşa Maraş valisi olarak atandı. Sadrazam İbşir Paşa tarafından kışkırtılan Ahmet Paşa daha sonra Anadolu valiliğine atandı.
1657 yılında Maraş valiliğine atanan Şam valisi Siyavuş Mustafa Paşa, Osmanlı Sadrazamı olmak için türlü entrikalar çevirdi. Bu yüzden Köprülü Mehmet Paşa onu valilikten azlederek İstanbul'da idam ettirdi. Köprülü Mehmet Paşa, İsmail Paşa'yı Maraş'a göndererek asayiş ve düzeni yeniden sağlandı.
XVIII. yüzyılda Maraş'ın dağlık Zeytun bölgesinde bulunan Ermeniler arasında asayişsizliğin ortaya çıkması ve isyan yolunu tutmaları sebebiyle 1780'de üzerlerine Maraş Valisi Ömer Paşa gönderildi. Zeytun'u kuşatan Ömer Paşa Ermenilerle girdiği çatışmada Şehit oldu. 1782 yılında Maraş valiliğine atanan Ali Paşa Ermenilerle yaptığı çatışmada geri çekilmek zorunda kaldı.
1808 yılında Maraş valiliğine Kalender Paşa atandı. Kalender Paşa Zeytun eşkıyasını dize getirerek bölgede düzeni sağladı. Bayazıdlı ailesinden olan Kalender Paşa valilikten azledildikten sonra affedilerek Kuşadası Muhafızlığı'na getirildi ve 1822 yılında öldü. Kalender Paşa'dan sonra Maraş valisi olarak Ahmed Şerif Paşa tayin oldu. Bundan sonra da Maraş valiliğine Derviş Hasan Paşa tayin edildi.
1819 yılında Maraş civarındaki Zeytun Ermenilerinin isyanı üzerine Yozgat Ayanı Çapanoğlu Celâl Mahmut Paşa, Ermenilerin üzerine kuvvet gönderdi ise de bir sonuç alınamadı.
1835-1839 yılları arasında Maraş valiliğinde Bayazıdoğullarından Kalender Paşa'nın kardeşi Yusuf Bey'in oğlu Süleyman Paşa bulunmaktaydı. Ancak bunun zamanında Osmanlı Devleti'ne isyan eden Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Maraş'ı ele geçirdi. Antep üzerinden Kapıçam mıntıkasından Maraş'a giren İbrahim Paşa 40.000 kadar askerle Maraş'a girerek burayı işgal etti. 19 ay kadar Maraş'ta kalan İbrahim Paşa'nın zamanında Maraş'ta asayiş sağlandı. İbrahim Paşa yapılan anlaşma sonucu Maraş'tan çekilerek Mısır'a döndü. Bundan sonra Maraş Eyaleti iptal edilerek bir kaza haline getirildi. Ancak Maraş'ın idarî yapısında sık sık değişiklikler devam etti. Bu dönemde Maraş şehri bir ara kaza haline getirilip Adana Eyaleti'ne bağladı. Daha sonra Halep Eyaleti'ne bağlandı. Bir ara müstakil sancak oldu. Fırka-i Islahiye zamanında da kısa bir süre eyalet haline getirildi.
1852-1853 yıllarında Münip Paşa Maraş Valiliği görevinde bulundu. Onun zamanında mahkeme, meclis idaresi ve tapu dairesi kuruldu. Yine Zeytun Ermenileri isyanı etti. Maraş valiliğinde bulunan İşkodralı Mustafa Paşa Ermenilerin üzerine asker sevk etmesine rağmen bir netice alınamadı.
1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı'nın getirdiği yenilikler ve gelişmeler ülkenin birçok yerinde uygulanmaya başlandı. Müslümanlar ve gayrimüslimler 1856'da ilan edilen Islahat Fermanı ile eşit hale geldiler. Ancak kendilerine geniş imtiyazlar tanınan gayrimüslimler Osmanlı ülkesinin her tarafında istedikleri şekilde sosyal, ticarî, ekonomik ve dinî faaliyetlerde bulundular. Buna karşılık Müslümanlar Islahat Fermanı'na tepki gösterdiler. 1856 Islahat Fermanı'na tepki olarak Maraş halkı isyan etti. Bu isyanda on bin kişi hükümet binasına yürüdü. İsyan sırasında ülkesine bir takım menfaatler sağlayan İngiliz Konsolos Vekili Hoca Guermani ve eşi öldürüldü. Bu yüzden Maraş mutasarrıfı Münip Paşa azledildi ve olayın failleri Adana'ya gönderildi.
İngiliz ve Ermenilerin isyan sırasında yaptıklarına tahammül edemeyen Maraşlılar iki nüfuzlu aile arasındaki çekişme yüzünden büyük sıkıntılar çektiler. Bu arada Kırım Savaşı'nın otorite boşluğundan istifade eden Tacirlü aşireti de Ahmet Paşa ve Kerim Bey öncülüğünde şehri bastı.
Bu arada Maraş'ın ileri gelen aileleri ile devlet görevlileri arasında husumet ortaya çıktı. Devlet idaresinin zayıflığı nedeniyle ortaya çıkan bu hadisede Maraş'ın ileri gelenleri Zeytun Ermeni eşkıyasını Maraş'a çağırdılar. 500-600 kişilik Ermeni eşkıyası Maraş'ı basarak yağmaladılar. 5-6 gün şehirde kalan Ermeniler büyük tahribat yaptılar. Bu olay üzerine Maraş Mutasarrıflığı'na Hurşid Paşa atandığından dolay olaya karışan Bayazıdlı beyleri kaçtılar ve onlardan sadece Kerim Bey tutuklandı. Bir süre sonra da Bâb-ı Âli'ye yapılan baskılarla Hurşid Paşa görevden alındı.
1860'ta Maraş Mutasarrıflığı'na Aziz Paşa atandı. Zeytun Ermenilerinin isyanı devam etti. Hatta Zeytun Ermenileri Fransa Cumhurbaşkanı III. Napolyon'a başvurarak Kilikya dağlarında 70.000 silahlı adamları olduğunu belirterek bağımsızlıklarının sağlanması için yardım istediler. Amaçları sayılarını abartarak bağımsızlık duygularını ön plana çıkarmak ve dünya kamuoyunu Osmanlı aleyhine çevirmekti.
1862 yılında Maraş Valiliği'nde Aşir Paşa atandı. Aşir Paşa; Ermenilerin saldırıları ile bozulan asayişi yeniden sağlayıp, yolları ve köprüleri tamir ettirdi. Ancak bu sırada Maraş'ta bir kıtlık ve arkasından da kolera salgını ortaya çıktı. 10.000 kişinin ölümüne neden olan bu salgın hastalıkta Maraş Mutasarrıfı Aşir Paşa da vefat etti.
1853 yılında Kırım Savaşı sırasında devletin asker sıkıntısı çekmesi sebebi ile Adana, Maraş ve Kozan dağları arasında kalan bölgedeki aşiretlerden asker talep edilmişti. Ancak bu istek bölgedeki aşiretlerin devlete muhalefetleri nedeniyle gerçekleşemedi. Savaştan sonra Osmanlı Hükûmeti hem orduya yeni asker kaynakları temin etmek, hem de bölgeyi itaat altına alıp güvenliği sağlamak, eşkıyalığa son vermek, vergileri düzenli bir şekilde almak ve bir çok karışıklığa yol açan konar - göçerleri yerleşik hayata geçirip ziraate teşvik etmek için 1865'te Fırka-i Islâhiye birliğini kurdu.
Fırka-i Islâhiye'nin faaliyet sahası; İskenderun'dan Maraş ve Elbistan'a, Kilis'ten Niğde ve Kayseri'ye, Adana Eyaleti'nden Sivas Eyaleti sınırına kadar olan bölgeyi kapsıyordu. Fırka-i Islâhiye'nin başına Dördüncü Ordu Kumandanı Derviş Paşa, halkla ilgili idarî işleri görmek üzere de Ahmed Cevdet Paşa tayin edildi. Ahmed Cevdet Paşa bölgenin valiliğine atanırken sınırları belli olmayan Maraş Eyaleti yeniden kuruldu. On sekiz gün sonra Ahmed Cevdet Paşa görevinden alındı. Maraş Eyaleti de yeniden Halep vilayetinin bir sancağı haline getirildi. Fırka-i Islâhiye'nin yaptırımıyla Maraş ve civarında uygulanan ıslah hareketleri neticesinde firar eden konar- göçer Yörük ve Türkmen aşiretleri iskana tâbi tutuldu. Antep, Hatay ve Adana yöresinde birçok köy ve kaza kurularak göçebe Yörük ve Türkmen aşiretleri buralara zorunlu olarak yerleştirildi. Bu arada da Maraş bölgesinde yaşayan konar - göçer Tecürlü aşireti Eloğlu ( Türkoğlu ) adı verilen bölgeye yerleştirildi.
1869 yılında Veysi Paşa Maraş Valisi olarak atandı. Bundan sonra Tevfik Paşa, sonra Naşit Paşa ve daha sonra da Kozan Mutasarrıfı Aslan Paşa, Maraş Mutasarrıflığı'na tayin edildiler Aslan Paşa zamanında Maraş'ta Maarif Teşkilatı kuruldu ve ilk Rüşdiye Mektebi açıldı. Aslan Paşa'dan sonra Maraş Mutasarrıflığı'na Hasan Paşa, sonra Abdullah Paşa ve ondan sonra Hacı Ali Paşa atandı.
Maraş valiliğinde bulunan diğer kişiler; Diyarbekirli Said Paşa, Dede Paşa, Salih Paşa, Nazım Paşa, Mustafa Nuri Paşa, Hüseyin Şükrü Paşa, Abdülvahap Paşa, Nuri Bey, Galip Paşa ve Arif Paşalardı.
1895 yılında Maraş'ta Zeytun İsyanı çıktı. Ermeni komiteleri Zeytun yakınlarında Karanlık Dere denilen yerde büyük bir toplantı yaparak ayaklanma kararı aldılar. Zeytun ile diğer yerler arasında irtibatı sağlayan telgraf telleri kesildi. Ermeni çeteleri Avrupa'dan, bilhassa İngiltere'den sağladıkları silahlarla çevredeki Türk köylerine saldırılara başladılar. Ermenilerin amacı Zeytun'da bağımsız bir devlet kurmaktı. İngiltere'nin Halep ve Adana konsolosları da Ermenilere destek veriyordu. Bu isyanda Osmanlı Devleti'nin ihalelerini alarak aşırı derecede zengin olan Maraşlı Agop Hırlakyan 50.000 adet Şınaydır, Martin Ve Vincıstır marka silah ile 20.000.000 adet mermi satın aldı. Bunlar 1895 Zeytun isyanında Türklere karşı kullanıldı. Sadece bu isyanda 13.000 asker 7.000 sivil olmak üzere toplam 20.000 Türk şehit oldu. Ermenilerden ise 125 kişi öldü. Buna rağmen İngiliz, Fransız ve Rus Konsolosları Türkleri suçlu ve Ermeni eşkıyalarını masum buldular. Eşkıyanın affını sağlayarak suçluların yurtdışına çıkmasına aracı oldular.
Ermeniler Avrupa devletlerinin desteğini almak için bölgede bir Latin papazı ve arkadaşlarını öldürerek, bunların Türkler tarafından öldürüldüğü iddiasında bulundular. Osmanlı Hükûmeti yaptığı tahkikatta Latin papazının Türkler tarafından öldürülmediğini ve Ermenilerin bu cinayeti işlediklerini ispatladı.
Ermeniler Zeytun Kaymakamı'nın evini kurşunlayarak 7 Ekim 1895'te isyanlarını ilan ettiler. Üzerlerine gönderilen kuvvet, isyancılarla baş edemedi. Maraş Mutasarrıfı, Halep Vilayeti'nden yardım istediği halde asker gönderilmesi gecikince Zeytun'daki askerî kışla işgal edildi ve askerler esir edildi. Ayrıca Sivas, Van, Diyarbakır ve Erzurum'dan gelen Ermeni çeteleri Zeytun'daki eşkıyaya yardım ettiler.
Osmanlı Hükûmeti, Zeytun İsyanı'nı bastırması için Mustafa Remzi Paşa'yı gönderdi. Zeytun kazası çevresindeki Ermeniler temizlenince asiler kaza merkezine sığındılar. İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Avusturya ve Almanya gibi altı devletin müdahalesi Zeytun'daki Ermeniler ile devletin anlaşması sağlandı. Osmanlı Devleti Avrupa devletlerinin baskısı ile Zeytun'da genel af ilan ederek; silahların teslimi, yabancı komitecilerin gönderilmesi, birikmiş vergi borçlarının af edilmesi, mevcut vergilerin hafifletilmesi ve ıslahat yapılmasını içeren tavizler vermek zorunda kaldı. Bu durum Zeytun Ermeni isyancılarının daha da şımarmalarına neden oldu.
1914 yılında Osmanlı Devleti I.Dünya Savaşı'na katılarak genel seferberlik ilan etti. Osmanlı Devleti'nin düşmanları olan İtilâf Devletlerinden İngiliz, Fransız ve Rusların kışkırtmaları ile Osmanlı ülkesinin bir çok yerinde Ermeni isyanları ortaya çıktı.
Ermeniler I.Dünya Savaşı'nın oluşturduğu nazik ortamdan yararlanarak bağımsız bir Ermenistan devleti kurmak istediler. Ermenilerin bu amacını kendi çıkarları doğrultusunda kullanan İtilâf Devletleri ise Osmanlı ülkesindeki Ermenileri kışkırtarak, Türk ordusunun arkasından cephe açmalarını sağladı. Doğu Anadolu Bölgesi'nde Rusya'ya karşı savaşan Türk ordusunu arkadan vurmak amacıyla birçok bölgede olduğu gibi, Maraş bölgesinde de Ermeniler isyan ettiler. Bu isyanlar arasında en kanlı ve şiddetlilerinden biri de bölgedeki en büyük Ermeni yerleşim merkezi Zeytun kazasında ortaya çıktı. 1915 yılında başlayan bu isyan, Ermenilerin çevredeki Türk köylerine saldırıları ve Türk askerlerini katletmeleri ile başladı.
Ermenilerin isyanını bastırmak üzere, Maraş Mutasarrıfı Haydar Bey buraya asker göndererek isyanı kısmen bastırdı. Ancak Haydar Bey'in Urfa Mutasarrıflığı'na tayin edilmesi ile Ermeni isyanı yeniden şiddetlendi.
Haydar Bey'in yerine Maraş Mutasarrıflığı'na atanan Mümtaz Bey, Ermenilerin üzerine tekrar asker sevk etti. Zeytun Ermeni isyanını bastırmak için buraya gönderilen Maraş Jandarma Bölük Komutanı Binbaşı Süleyman Bey ve bir çok asker Ermeni eşkıyası tarafından şehit edildi.
Zeytun'dan başka, bugünkü Maraş merkeze bağlı ve bölgedeki en büyük Ermeni köylerinden olan Dönüklü Kasabası yakınlarındaki Fındıcak'ta da isyan çıktı. Bu isyan 1915 Ocak ayından Ağustos'un başına kadar devam etti. Çanakkale Savaşları'nın devam ettiği bu tarihlerde Zeytun isyanının bu denli şiddetli olması oldukça düşündürücüydü. Ayrıca Zeytun yakınlarındaki Fırnız Nahiyesi'ndeki Ermeniler de ayaklandılar.
Osmanlı Hükûmeti, akan kanı durdurmak ve şiddetlenen isyanı bastırmak için bir çözüm olarak 1915 yılında Tehcir Yasası'nı çıkardı. Bu yasa ile Anadolu'da yaşayan, isyan halinde olan ve Türk ordusunu arkadan vuran Ermeniler; yine bir Türk toprağı olan ve cephe gerisi sayılan Suriye'ye göç ettirildi.
Tehcir Yasası uygulanırken, çıkarılan kanunlar çerçevesinde göç ettirilen Ermenilerin gidecekleri yerlere düzenli ve güvenli şekilde ulaşabilmeleri için bütün askerî, siyasî ve idarî önlemler alındı. Hatta bu çerçevede yerleri değiştirilen Ermenilerin taşınmaz eşya ve emlâki de Osmanlı Devleti garantisine alındı.
Tehcir Yasası çerçevesinde, Maraş bölgesinde başta Zeytun kazası olmak üzere bütün nahiye ve köylerdeki Ermeniler de Suriye'ye göç ettirilenler arasında yer aldı. Ancak silahlı Ermeni çeteleri dağlara sığınarak faaliyetlerine devam ettiler. Maraş merkezindeki Ermeniler tehcire tâbi tutulmadılar.
Osmanlı Devleti, müttefikleri olan Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan'ın I.Dünya Savaşı'ndan çekilmeleri ile, tek başına İtilâf Devletlerine karşı koyamayarak ateşkes istemek zorunda kaldı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, İtilâf Devletleri ile 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzaladı. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın yedinci maddesi, İtilâf Devletlerine güvenlikleri gereğince gerekli gördükleri stratejik yerleri işgal etme hakkını tanımakta idi. Bu madde gereğince Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöresi İngilizler tarafından işgal edilmeye başlandı. Suriye üzerinden bu bölgeleri işgale başlayan İngiliz askerleri, buradaki Ermenileri de bölgeye gelmeye teşvik ettiler.
Daha sonra İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan anlaşma sonucunda Suriye ile Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöreleri Fransız işgaline bırakıldı. Fransızlar Ermenileri kendi ordularında kullanmak, onların desteğini sağlamak ve bölgede işgallerini yerleştirmek için daha önce tehcir ettirilen Ermenileri bölgeye yerleştirmeye başladılar. Türklerden intikam almak amacıyla Fransız ordusuna katılan Ermeniler, Maraş bölgesine gelmeye başladılar. Ayrıca bölgeden daha önce çıkarılan Ermeni halkından da birçokları eski yerlerine geri döndüler. Bölgeye bu şekilde gelen Ermenilerin sayısı 150.000 kişiyi geçmekte idi. Maraş'ın Fransız işgali döneminde Ermeniler Fransızlarla işbirliği yaparak Türk halkına akıl almaz mezalimde bulundular.